22 Mayıs 2014 Perşembe

İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK
A. DEVLET YÖNETİMİ:
İlk Türk İslam devletleri (Karahanlılar hariç) devlet yönetimi alanında Abbasilerden etkilenmişlerdir. Bu dönemde de Orta Asya Trük devletlerinde olduğu gibi hükümdarlık babadan oğla geçmektedir. (Memlükler hariç) Ama bunun yanında hükümdarlıklarının halife tarafından onaylanması gerekmektedir. (Buna menşur denirdi.)
Tolunoğulları ve Ihşidiler:
Abbasilerden büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Bu iki devlette “naiplik” ve “haciplik” görevleri bulunmaktaydı. Ayrıca Akşitler de vezirlik önemli bir yere sahipken Tolunoğulları’nda bu kurum bulunmamaktaydı.
Naip: Hükümdar küçük yaşta olduğunda veya savaşa gittiğinde ona vekâlet eden görevli.
Hacip: Hükümdar ile halkın ve devlet adamlarının görüşmelerini ayarlayan devlet görevlisi.
Karahanlılar:
Karahanlı Devleti ilk Türk‐İslam devleti olduğundan Abbasi devlet yönetiminden pek etkilenmemiştir. Hükümdarları “han, hakan, kadir, ilig, kara” unvanları kullanmışlardır.
Devlet “ikili devlet teşkilatı” ile yönetilmiştir. Doğuyu yöneten gerçek hükümdara “Arslan Kara Han” denirken batıyı yöneten küçük hükümdara “Buğra Kara Han” denilmiştir.
Gazneliler:
Hükümdarları “sultan” unvanını kullanırdı. (Sultan Mahmut) Sultan devlet yönetiminde mutlak hâkimdi.
Memlükler: Hükümdarlık babadan oğla geçmez, başarılı komutanlar arasından seçimle belirlenirdi. Bu durum bazen devletin çok güçlü olmasına bazense komutanlar arasında taht kavgalarına ve devletin zayıflamasına sebep olurdu.
Büyük Selçuklu Devleti:
Eski Türk anlayışını büyük ölçüde yerini korurken İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra Abbasiler, Gazneliler ve Karahanlılar’ın etkisinde kalmışlardır. Hükümdarlar ise önceleri yabgu, bey, Tuğrul Bey’in 1055 Bağdat Zaferinden sonra ise “Sultan” unvanını kullanmaya başlamışlardır.
Hükümdar devleti akrabaları arasında bölüştürür ve onlardan kendisine biat etmelerini isterdi. (Konfederasyon gibi)
Sultanın çocuklarına “melik” denirdi. Melikler küçük yaşlarda illere vali olarak gönderilir yanlarında gönderilen tecrübeli devlet adamlarına ise “atabeg” denirdi. (Osmanlı’daki karşılığı “lala”) Atabeylik sistemi sayesinde melikler devlet tecrübesi kazanıyordu. Ama devletin merkezi otoritesi zayıfladığında ise atabeyler veya melikler bağımsız olmak için isyan ediyorlardı. Bu durumda da devlet güç kaybediyordu.
İlk Türk İslam Devletlerinde Divanlar:
a) Divan‐ı Saltanat: Bütün devlet işlerinin görüşüldüğü büyük divan
b) Divan‐ı İstifa: Devletin mali işleri görüşülürdü. (Başkanı müstevfi)
c) Divan‐ı Tuğra: Devletin iç ve dış yazışmalarının yürütüldüğü divandır. (Başkanı Tuğrai)
d) Divan‐ı İşraf: Devletin teftiş işlerine bakardı. (Başkanı müşrif)
e) Divan‐ı Arz: Askerlik işlerine bakan divandır. (Başkanı Ariz)
ORDU
Türk‐İslâm devletlerinde ordu, devletin esasını oluşturmaktaydı.
Karahanlılar'da Ordunun çekirdeğini Karluk ve Çiğil Türkleri oluşturmaktaydı. Ordu; saray muhafızları, hassa ordusu ve eyalet askerlerinden oluşmaktaydı.
Harzemşahlar’da Ordunun esas dayandığı kuvvet Türkmen (Oğuz) ve Kanglı‐Kıpçak boylan idi. Büyük Selçuklu Devletini örnek alarak oluşturdukları ordunun bölümleri: İkta askerleri, hassa ordusu ve eyalet askerleri Tolunoğulları, İhşîdiler, Eyyûbîler ve Memlûklular da Mısır'da kurulan Tolunoğulları, İhşîdiler, Eyyûbîler ve Memlûklular da gücünü Türk askerî teşkilâtından almıştır. Mısır'da ordunun özellikle Kıpçak Türklerinden oluşmasına çok dikkat edilmiştir. Onlar için Nil nehrindeki bir adada ayrı bir yer tahsis edilmiştir. Nitekim Memlûk Devleti bu ordu tarafından kurulmuştur. Gaznelilerde diğer Türk ordularından farklı olarak filler, paralı askerler bulunurdu. Ülke sınırları çok geniş olduğundan diğer uluslardan askerde alınırdı.
Büyük Selçuklu ordusu:
1. Merkez Ordusu;
􀂃Gulaman‐ı Saray: Çocuk yaşta iken çeşitli kavimlerden seçilerek yetiştirilen, doğrudan sultana bağlı askerlerdir. Sayıları 4 bin civarındaydı. Maaşlı olan bu ordu, Osmanlılardaki Kapıkulu askerlerini andırır.
􀂃 Hassa Ordusu: Sultana bağlı özel kuvvetler
2.Eyalet Askerleri: Eyalet askerleri iki bölümden oluşur:
􀂃Meliklerin, askerî valilerin ve diğer idarecilerin emrindeki özel ordu.
􀂃 Sipahiyân (Atlı Askerler): Kendilerine iktâ olarak ayrılmış yerlerde yaşayan sipahiler ordunun temelini oluşturuyorlardı. Gelirleri karşılığında asker besleyip, savaş zamanında onlarla beraber sefere katılırlardı.
3. Türkmenler: Sınır boylarında (uç) yaşayan kalabalık Türkmenler, reislerinin kumandasında sürekli fetihler yapar, sınırlan muhafaza ederlerdi.
4. Yardımcı Kuvvetler: Selçuklu devletine bağlı Arap, Gürcü, Ermeni gibi hükümetler, sultanın istemesi hâlinde sefere askerleriyle katılmak zorundaydı.
HUKUK:
İslamiyet’in kabulü ile birlikte İslam dinine ait kurallar Türklerin hukuk sistemine girerken, İslami esaslara ters düşmemek şartıyla eski Türk töresi de devam ettirilmiştir. Türk‐İslam devletlerinde hukuk; Şer’i ve Örfi hukuk olarak ikiye ayrılıyordu.
Şer’i Hukuk: Halk arasında olan davalar, İslâm kurallarına göre çalışan şer’i mahkemelerde kadılar tarafından çözülürdü. Kadılar, Selçuklular döneminde Bağdat'ta bulunan Kâdı’ül ‐ Kudât'a yani baş kadıya bağlıydılar. Merkezde bulunan baş kadının yanı sıra vilayetlerde de kadılar görevlendirilmiştir. Kadılar halk arasında din ile ilgili davalara, ölüm, miras, boşanma, hayır işleri nafaka ve noterlik gibi işlere bakarlardı. Orduya mensup kişilerin davasına ise "kadıaskerler" bakardı.
Örf î Hukuk: Düzeni bozanların, kanunlara uymayanların davaları ile ilgili idi. Ayrıca vergilere, askeri teşkilata, ticari hayata ait davalara bakıyordu. Örfi davalara bakan görevliye “emir‐i dad” denirdi.
İlk Türk İslam devletlerinde Sultanın başkanlık ettiği haftanın belli günlerinde halkın şikâyetlerinin dinlendiği en üst mahkemeye “divan‐ı mezalim” denirdi.
SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT
Mısır’da kurulan devletlerde yönetici kadro ve orduda Türkler çoğunlukta iken, halk arasında Arap ve Berberiler, çoğunlukta olmuştur. Karahanlılar, yönetici, ordu ve halk olarak Türk idi. Gazneliler ve B.Selçuklular ise farklı unsurlardan oluşuyordu.
İslâmiyeti kabul eden Türkler böylece yeni bir döneme girmişlerdi. Şüphesiz bu yeni dönem sosyal hayatta da bazı değişiklikleri beraberinde getirmiştir. Ancak, yeni şartlara uyum sağlayan Türkler eski yaşantılarını, millî benliklerini de korumuşlardır.
İslâmiyeti kabul ettikten sonra konar‐göçer Türk boylan arasında yerleşik hayata geçişin hızlandığı görülmektedir. Köylere yerleşenler, tarım ve hayvancılıkla uğraşırken; şehirlere yerleşenler esnaflığa, sanata ve ticarete atılmışlardır.
İlk Türk İslam devletlerinde esnaf ve zanaatkârların aralarında dayanışma sağlamak amacıyla kurdukları dini karakterli örgüte “Ahilik” denirdi. (Osmanlı’ daki karşılığı lonca)
Ahilik Teşkilatının Faydaları:
1. Üyeler arasında dayanışma sağlanır.
2. Fiyatlar kontrol altında tutulur. Rekabet engellenir.
3. Mesleğe eleman yetiştirilir.
4. Kalite kontrol sağlanır.
5. Bazı hallerde yaşanılan şehrin güvenliği sağlanır. (Hatta devlet dahi kurmuşlardır.
NOT: Örgüte Müslüman olmayanlar alınmayarak Müslümanların bölge ekonomisinde etkin olması sağlanır.
Konar‐göçerlere hayvanlarını otlatacakları yaylak ve kışlakları temin etmek, güvenliklerini sağlamak da devletin başlıca görevi idi.
Türk‐İslâm devletlerinde iktisadî yapının özü ziraata dayanmaktaydı. Tarımın gelişmesi için Tolunoğlu Ahmet, Gazneli Mahmut gibi Türk Hükümdarları sulama kanalları yaptırdılar. Ancak, ticarî hayat da oldukça canlıydı. Uzakdoğu'dan Avrupa'ya uzanan ticaret yolları üzerinde bulunan Türk‐İslâm devletleri, ticaret kervanlarını kontrol etmekteydi.
Karahanlılar ve Gazneliler İpek Yolu ile Baharat Yolu'nu kontrollerinde tutuyorlardı. Madenî eşyalar, ipekli‐yünlü dokumalar ve tarım ürünlerinin ticareti yapılıyordu. Bu sebeple Kaşgar, Buhara, Semerkant gibi şehirler ticaret merkezi hâline gelmişlerdi.
Tolunoğulları ve Ihşidiler verimli Mısır topraklarında bir taraftan ziraat yaparlarken, diğer yandan Doğu‐Batı ticaretinin de buradan geçmesini sağlayacak tedbirleri alıyorlardı. Nitekim Memlûklular zamanında Mısır ve Suriye büyük bir ticarî merkez hâline geldi. Kahire, İskenderiye, Şam, Halep gibi bölge şehirlerinin yıldızı parladı. Halkın refah düzeyi gittikçe yükseldi. Selçuklu çağında devlet daha da zenginleşmiştir. Sultan Alp Arslan, Melikşah, Sencer ve hatta Kirman hâkimi Kavurd, adlarına altın para bastırıyorlardı.
Büyük Selçuklularda Toprak Çeşitleri:
1‐ Has Topraklar: Vergi gelirleri sultana ve hanedan üyelerine bırakılan topraklardır.
2‐ İkta Topraklar: Geliri hizmet ve maaş karşılığı olarak komutanlara, askerlere ve devlet adamlarına verilen topraklardır. Köylülerin ziraat yaptıkları iktalar, vergilerini ödedikleri müddetçe ellerinde kalırdı. İkta sahibi fazla vergi isteyemezdi.
İktaların faydaları şunlardır:
a) Toprak gelirleriyle memur maaşları karşılanmış ve iktalarda savaşa hazır askerler (Sipahiler) yetiştirilir.
b) Üretim kontrol altına alınarak artış sağlanır.
c) Taşrada devlet otoritesi sağlanır.
d) Vergi toplamak kolaylaşır.
e) Göçebe Türkmenlerin yerleşik hayata geçmesi sağlanır
3‐ Mülk Topraklar: Kişilere ait olan topraklardır. Kişiler istediklerine satabilirler, miras bırakabilir ve satabilirdi. Müslüman olmayanların arazilerine “haraci” denmiştir.
4‐ Vakıf Topraklar: Devlete ait toprakların veya mülk toprakların bir kısmının ilmi ve sosyal kurumların ihtiyaçları gibi hayır işleri için ayrılan topraklardır. Sosyal ve İktisâdi hayatın canlı tutulması için hükümdarlar veya devletin ileri gelenleri pek çok vakıf kurmuşlardır. Vakfiyesi ele geçen ilk Türk vakfı Karahanlı Hükümdarı Tamgaç Buğra Han oğlu Ebu İshak İbrahim'e aittir (1060–1068). Bütün Türk‐İslâm devletlerinde Kervansaray, han, hamam, cami, medrese, köprü, çeşme, hastane gibi pek çok sosyal tesis inşa edilmiş, bunların masrafları vakıflar tarafından karşılanmıştır.
YAZI, DİL VE EDEBİYAT
Karahanlılar’da her alanda Türkçe kullanmışlardır. Bu dönemde yazılan eserler:
􀂃 Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacip tarafından Türkçe yazılmıştır.
Önemi: Türk‐İslam tarihinin ilk yazılı eseri ve siyasetnamesidir.
􀂃 Divan‐ı Lugat’it Türk: Kaşgarlı Mahmut tarafından Türkçe yazılmıştır. Türkçenin Arapça’dan aşağı kalır bir dil olmadığını ispatlamak için yazılmıştır.
Önemi: İlk Türkçe sözlüktür.
􀂃 Atabetü'l‐Hakâyık: Edip Ahmet Yükneki tarafından Türkçe yazılmıştır.
􀂃 Divan‐ı Hikmet: Hoca Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır.
Önemi: İlk Türk tasavvuf kitabıdır.
Gaznelilerde edebiyat dili Farsça, bilim dili Arapça, sarayda ve orduda Türkçe konuşulurdu. Bu durum Türkçenin gelişmesine engel olmuştur. Bu dönemde yazılan en önemli eser Firdevsi’nin yazdığı Şehname’dir.
Büyük Selçuklu Devletin’de edebiyat dili Farsça, bilim dili Arapça, sarayda ve orduda Türkçe konuşulurdu. Bu durum Türkçenin gelişmesine engel olmuştur. Bu dönemde yazılan en önemli eser Nizam’ül Mülk’ün yazdığı Siyasetname’dir.
BİLİM VE SANAT:
Türk‐İslâm bilim ve düşünce hayatının merkezi medreseler olmuştur. Daha önceleri dağınık şekilde ve bir sistemden yoksun olan eğitim sistemi ilk defa Karahanlılar’da programa bağlanmıştır. Yine ilk medreseleri inşa eden, ilk burslu öğrencilik sistemini uygulayan Karahanlılar olmuştur. Büyük Selçuklular ise Selçuklu veziri Nizam’ül Mülk tarafından Bağdat'ta kurulan "Nizamiye Medreseleri" (1066), öyle büyük bir üne sahip oldu ki, bu medreseler İslâm medreselerinin ilk örneği olarak kabul edilmişti. Hâlbuki Samanoğulları ve Gazneliler devrinde de medreselerin bulunduğu bilinmektedir. Ancak, Nizamiye Medreseleri dinî bilimler yanında müspet ilimlerin de okutulduğu ilk medreseler olmakla, modern üniversitelere öncülük etmiştir. Daha sonra ülkenin çeşitli şehirlerine kurulan Nizamiye Medreseleri de Bağdat'taki medreseyi örnek almıştır. Harzemşahlar, Atabeylikler ve Memlûklular gibi diğer Türk‐İslâm devletlerinde de hükümdarlar sayılamayacak ölçüde medreseler kurmuşlardır. Meselâ, Zengîler zamanında sadece Musul'da 28 medrese bulunmaktaydı.
Türk‐İslâm devletlerinde bilime ve bilim adamlarına büyük önem verilmiştir. Abbasiler zamanında başlayan eski Yunan ve Helen medeniyetlerine ait eserler ve felsefe akımlarının çevirileri, Türk hâkimiyeti devresinde zirveye ulaşmış idi. İslâm medeniyetinin öncüleri durumunda olan Türk bilginler bütün dünya tarafından tanınmış ve eserleri yüzyıllarca bilime rehberlik etmiştir. Bu Türk bilginlerinin en ünlüleri Farabî, Birunî ve İbni Sina'dır.
İbni Sina: Matematik, tıp, astronomi, botanik, felsefe… Vb. pek çok alanda çalışmıştır. Tıp alanında yazmış olduğu El Kanun Fi’t Tıp (Tıbbın Kanunu) adlı eser Avrupa’da 500 yıl boyunca temel ders kitabı olarak okutulmuştur. Hastalıkların sebeplerinin mikroplar olduğunu, küçük ve büyük kan dolaşımını bulmuştur. Avrupalılar tarafından kendisine Avicenna denilmiştir.
Farabi: Mantık, matematik, fizik, astronomi, müzik, tıp ve psikoloji gibi pek çok bilim dalında çalışmıştır. Aristo mantığını çok net açıkladığından dolayı kendisine ikinci öğretmen manasında “Muallim‐i Sani” denir. Avrupa’da Alfarabius adıyla tanınır.
Felsefe dalında; El‐Harezmî, Şehristânî ve tasavvufun öncülerinden Gazali, İbni Rüşt, Fahreddin Razı, geometri'de Abdurrezzak Türkî, trigonometri'nin kurucularından Abdullah el‐Baranî ilk akla gelenlerdir.
Selçuklu Sultanı Melikşah, İsfahan ve Bağdat'ta birer rasathane kurdurarak, İranlı ünlü matematikçi ve astronom Ömer Hayyam'ı buralarda görevlendirdi. Ömer Hayyam'ın da içinde bulunduğu bazı bilim adamları, Melikşah adına güneş yılına dayanan Celâli veya Takvim‐i Melikşah adlarıyla anılan bir takvim hazırladılar.
Sanat ve mimarlık alanlarında da Türk‐İslâm devletleri zamanında büyük gelişme görülmektedir. Türk‐İslâm kültürü ve sosyal hayatına uygun olarak gelişen mimarlığın en önemli örnekleri cami, medrese, kervansaray(ribat), imaret, darüşşifa (hastane) vb.dir. Genellikle büyük devlet adamları ve hükümdarlar tarafından yaptırılan bu eserlerin yaşatılması için zengin vakıf gelirleri bağlanmış idi.
İlk Türk‐İslâm mimarî örneği, Tolunoğlu Ahmet tarafından Kahire'de yaptırılan Toluniye Camisi'dir ve bu gün dahi varlığını korumaktadır Aynı hükümdar burada çeşme, hamam ve su bentleri, fakirlerin tedavi edildiği bir hastane yaptırmıştır.
Karahanlı şehirleri Kaşgar, Balasagun, Buhara ile Gaznelilerin merkezi Gazne'de birçok dinî ve sosyal yapı bulunmaktaydı. Selçuklular ve Atabeylikler zamanında birçok şehir, mimarî eserlerle donatılmıştı. Özellikle Selçuklu ve Memlûklu eserleri daha ihtişamlı ve sanatkârane yapılardan oluşmaktaydı.
Bu mimarî yapılarda, Türkler tarafından geliştirilen kubbe, kemer ve sütun biçimleri kullanılmıştır. Bu mimarî tarzın geliştirilmesinde eski Orta Asya yaşantısının ve çadır kültürünün etkileri görülür. Özellikle tekke, kümbet ve camilerde bu özellikler daha çok hissedilir. Sultan Baybars ve Kalavun'un yaptırdığı Memlûk camileri, Sultan Melikşah'ın inşa ettirdiği İsfahan'daki Cuma Camisi. Merv'deki Sultan Sencer Camisi ve İldenizoğulları'na ait Nahcıvan'daki türbe, Türk üslubunu yansıtan en iyi örneklerdendir.
Yazı, cilt, çini, minyatür sanatları ile seramik, dokumacılık, taş ve maden işçiliği vb. alanlarda Türkler eşsiz örnekler vermişlerdir. İslâmî anlayışa uygun düşmemekle beraber heykel ve kabartma sanatını devam ettirmişlerdir. Örneğin, birçok yapıda hayvan figürleri kullanılmış, Sultan Tuğrul, bastırdığı madalyona kabartma resmini koydurmuştur.
Müzik alanında da Türkler yenilikler getirmişlerdir. Farabî, müzik üzerine iki eser yazmış ve bunlar dünya müzik tarihine geçmiştir. Eserinde ses ve müziğin fizik temellerini inceleyerek, ses perdesinin özelliklerini ilk defa ortaya koymuştur. Saraylardaki nevbet (bando), Osmanlı askerî mehterine örnek olmuştur. Ayrıca bazı tarikatların yaptıkları dinî müzik ve rakslar, Türk tasavvuf musikisinin ve semaların özünü oluşturmuştur.
TALAS SAVAŞI (751): Uzak Doğudan batıya ilerleyen Çinliler ile Ön-Asya'dan doğuya ilerleyen Araplar, siyasi olarak dağınık halde bulunan Türkistan’a hâkim olmak için Talas ırmağı kıyılarında savaştılar. Orta Asya'nın Çin egemenliğine girmesini istemeyen, Karluk ve Yağma Türkleri, bu savaşta Müslümanları destekleyerek; savaşı Müslümanların kazanmasını sağlamışlardır. Böylece kurulan dostluk sayesinde Türkler, İslamiyet’i yakından tanıma şansına sahip olmuşlardır.
Önemi:
Ø Orta Asya'nın Çin hâkimiyetine girmesi engellenmiştir.
Ø Türkler, bu savaştan sonra kalabalık guruplar halinde İslamiyet'i kabul etmeye başlamışlardır.
Ø Esir alınan Çinlilerden kâğıt, cam, matbaa, barut ve pusula gibi teknik buluşlar öğrenilmiştir. 
TÜRKLERİN İSLAMİYET'İ KABUL ETME NEDENLERİ:
1.      İslamiyet’teki tek tanrı inancı ile Türklerdeki Gök Tanrı inancı arasında büyük benzerliklerin bulunması.
2.      İslam’daki cihad fikriyle, Türk-Cihan Hâkimiyeti Ülküsünün birbiriyle uyumlu olması.
3.      İslamiyet'in emrettiği doğruluk, dürüstlük, temizlik, konukseverlik gibi ahlak kurallarının, Türk ahlak anlayışına uygun olması
4.      Eski Türk inancı ve İslamiyet arasında ahiret, cennet ve cehennem inancı ile kurban kesme konusundaki benzerlikler.
TÜRKLERİN İSLAM DÜNYASINDAKİ HİZMETLERİ:
1.      Abbasiler döneminden başlayarak Türklerin, İslam devletindeki etkinlikleri artmış, ilk defa halife "Mansur" döneminde Türkler, Abbasi devletinde görev almaya başlamışlardır.
2.      Harun Reşid döneminde saray muhafızları Türklerden oluşturulmuştur.
3.      Mu'tasım döneminde Türkler için "Samarra" şehri kuruldu. Bizans sınır boylarında ise Avasım kentleri kurularak buralarda Türkler görevlendirildi.
4.      Azerbaycan'da başlayan ve Abbasi devletini tehdit eden Babek isyanı, Mu'tasım döneminde Türk komutan Afşin Bey tarafından bastırıldı.
5.      Büyük Selçuklular, Abbasi Halifesini Büveyhoğullarının baskısından kurtardılar.
6.      Gazneli Mahmut, Hindistan’a düzenlediği 17 seferle İslamiyet’in Hindistan’da yayılmasını sağladı.
7.      Batı'da Bizans ve Haçlılara, doğuda Moğol istilasına karşı İslam dünyasını Türkler korumuşlardır.
8.      Türkler farklı bölgelerde kurmuş oldukları devletlerle İslamiyet'i doğuda ve batıda yaydılar.
9.      İslam Medeniyetinin doğmasında ve gelişmesine büyük katkıda bulundular. (İmam-ı Buhari, Farabi, İbn-i Sina, Biruni, Harezmî, Zemahşeri bu dönemde yaşamış önemli Türk Bilim adamlarıdır.)
B.  TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ
Merkez: Fustat  ( Mısır )          Kurucu :   Tolunoğlu Ahmet     Önemi :  Mısır 'da kurulan ilk Türk devletidir.   İç karışıklıklar sonucu, Abbasiler son vermiştir.
Merkez: Fustat  ( Mısır )       Kurucu: Muhammed bin Toğaç. Önemi: Mısır 'da kurulan ikinci Türk-İslam devletidir.   Fatımiler devleti son vermiştir.
Not: Tolunoğulları ve İhşidler yönetici ve orduları Türk, halkı ise Araplardan oluşmaktaydı. Bu nedenle uzun ömürlü olamamışlardır.
Merkezi Balasagun, bilinen İlk Hükümdarı Bilge Kül Kadır Handır. İlk Türk - İslam devletidir.   Bu devleti, Karluk,  Yağma ve Çiğil Türkleri kurmuştur. İslamiyet'i,  Satuk Buğra Han zamanında kabul etmeye başladılar. Satuk Buğra Han İslamiyet'i kabul edince "Abdülkerim" ismini almıştır. Samanoğulları devletine son vererek Maveraünnehir bölgesine hâkim oldular. Gazneliler devletiyle komşu olunca, onlarla mücadele etmeye başlayan Karahanlı devleti en parlak dönemini Yusuf Kadır Han zamanında yaşamıştır. Yusuf Kadır Han'ın ölümünden sonra, taht kavgaları ve Gaznelilerle mücadele devleti yıpratmış, doğu ve batı olarak ikiye ayrılmışlardır. Doğunun merkezi Kaşgar, batının merkezi Semerkant olmuştur. Doğu Karahanlılara, Karahıtaylar; Batı Karahanlılara Harzemşahlar son vermiştir. İslamiyet'i kabul etmelerine rağmen, öz kültürlerini korumuşlardır.
Merkez Gazne  (Doğu Afganistan), Kurucusu   Alp Tigindir. Samanoğulları, Karahanlılar, Selçuklularla mücadele etmişlerdir. En parlak dönemini Sultan Mahmut zamanında yaşadılar. Sultan unvanını kullanan ilk Türk hükümdarı olan Gazneli Mahmut, Hindistan'a 17 sefer yapmış, bu bölgede İslamiyet'in yayılmasını sağlamıştır. Selçuklularla yaptıkları Nesa (1035),  Serahs (1038), Dandanakan (1040) savaşlarını kaybettiler. Özellikle Dandanakan savaşından sonra zayıflamışlar ve yıkılış sürecine girmişlerdir. Gaznelilere, Afgan yerlilerinden olan Gurlular son vermiştir.
Selçuklu devletini, Türklerin en kalabalık ve tarihte en etkin rol oynayan kolu olan Oğuzlar kurmuştur. Oğuzlara, Araplar Guz, Bizanslılar Uz, Ruslar Tork demişlerdir. Müslüman olduktan sonra "Türkmen" adını almışlardır.
Adını Selçuk Bey'den alan bu devleti, onun torunları olan Tuğrul ve Çağrı Bey'ler kurmuşlardır. Selçuklular, İslamiyet'i dış saldırılara karşı korumuşlar, İslam ülkelerindeki iç karışıklıklara son vererek İslam dünyasını bir yönetim altında birleştirmişlerdir. Anadolu'yu fethederek, Anadolu’nun Türkleşme sürecini başlatmışlar, İslam medeniyetini geliştirmiş ve yaymışlardır. XI. yy.da doğuda Seyhun Irmağından, batıda Akdeniz ve Marmara’ya, güneyde Mısır ve Basra Körfezinden, kuzeyde Kafkaslara kadar sınırlarını genişletmişlerdir.
Devletin Kuruluşu:
Devlete ismini veren Selçuk Bey, Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandır. Aşağı Seyhun  ile Hazar denizi arasındaki geniş bozkırlarda yaşayan Oğuz Yabgu Devletinde ordu komutanı (Subaşı) olarak görev yapan Selçuk Bey, Oğuz Yabgu'su ile anlaşmazlığa düşünce ailesi ile birlikte Seyhun Irmağının güneydoğusunda bulunan "Cent" şehrine yerleşmiş, Oğuz Yabgu devletine karşı, Samanoğulları'ndan yardım istemiş ve çevresiyle birlikte İslamiyet'i kabul etmiştir.
Yüz yaşının üzerinde yaşadığı tahmin edilen Selçuk Bey hayatta iken oğlu Arslan Bey, Oğuz boylarını toparladı ve Gaznelilerle ittifak kurarak bölgede siyasi etkinliğini artırdı. Ancak Arslan Bey ve Oğuzların kendisi için tehlike oluşturduğunu anlayan Gazneli Mahmut, Arslan Beyi bir hile ile yakalayarak Hindistan’daki Kalincar kalesine hapsetmiştir.
Selçuk Bey 'in torunlarından Tuğrul ve Çağrı Bey kardeşler, Selçukluları yeniden toparlamayı ve devleti kurmayı başarmışlardır.
Tuğrul ve Çağrı Beyler Dönemi:
Horasan bölgesi için,  Gaznelilerle;  Nesa (1035) , Serahs (1038)  ve Dandanakan (1040) savaşlarını yapmışlardır. Tuğrul Bey, Nişabur'u Gaznelilerden alarak, kendisine merkez yapmış ve bağımsızlığını ilan etmiştir. ( 1038 )
Dandanakan Savaşı ( 1040 ) ( Büyük Selçuklular - Gazneliler ) :
Nedeni :  Gazneliler' in Selçuklu gücünü Horasan'dan atmak istemesi
Önemi ;  Selçuklular , bu savaştan sonra sürekli gelişme aşamasına girerken, Gazneliler zayıflama ve yıkılış sürecine girmişlerdir.
İran, Irak, Azerbaycan ele geçirilmiştir.
Merkez Nişabur'dan Rey şehrine taşınmıştır.
Oğuzların Anadolu'ya akınları Çağrı Bey'in keşif seferiyle başlar  ( 1016 ). Anadolu' ya yapılan seferlerin artması üzerine, Pasinler savaşı yapılır.
Pasinler Savaşı  ( 1048 )  ( Büyük Selçuklular - Bizans + Gürcü Kuvvetleri ) :
Nedeni :  
Selçuklular' ın  Anadolu'ya yönelik akınlarının artması
Bizans'ın, Türklerin Anadolu'ya girme girişimlerini durdurmak istemesi
Bizans'ın Anadolu otoritesini koruma isteği
Önemi :  Türkler'in Anadolu'nun fethi için Bizans'la yaptıkları ilk büyük savaş ve kazandıkları ilk büyük zaferdir.
Not :  Anadolu'nun fethinde üç önemli savaş görülür ;  Pasinler - Malazgirt - Miryokefalon
* Pasinler Savaşı, Bizans'ın Anadolu'daki otoritesini sarsmıştır.
Abbasi Halifesinin, Şii Büveyhoğulları'nın baskısı üzerine Tuğrul Bey'den yardım istemesiyle, Tuğrul bey iki defa Bağdat seferi düzenlemiş, Büveyhoğullarına son vermiştir. Tuğrul Bey, Abbasi Halifesi tarafından doğu ve batının sultanı ilan edilmiştir.
Önemi :  İslam dünyasının koruyuculuğu ve liderliği Selçuklulara geçmiştir.
Tuğrul Bey döneminde ( 1040 - 1063 ),  sınırların Ceyhun' dan Fırat'a kadar genişlediği ; devletin sağlam temeller üzerine oturtulduğu ; Anadolu yönünde gelişmelerin başladığı görülmektedir.
Alp Arslan Dönemi  ( 1064 - 1072 )
Azerbaycan, Kafkasya ve Türkistan seferlerine çıktı.
Döneminde komutanları tarafından doğu Anadolu'ya seferler düzenlenmiştir.
Fatımi devletine son vermek ve Mısır'ı fethetmek için, Mısır seferine çıkmışken Bizans İmparatorunun Doğu Anadolu'ya doğru sefere çıkması üzerine geri döndü.
Malazgirt Savaşı  ( 26 Ağustos 1071 )  ( Büyük Selçuklular - Bizans ) :
 Nedeni : 
Selçuklular'ın, kendilerine gelen göç dalgalarını yerleştirecek alan için Anadolu'ya yönelmeleri, Anadolu'yu yurt edinme isteği
Bizans'ın, Anadolu'dan Türkleri çıkarma isteği.
 Sonuçları :
Anadolu kapıları Türklere açıldı. Bu savaştan sonra Türkler,  yoğun olarak Anadolu'ya göç etmeye başladılar.
Anadolu Türk Tarihi başladı, Anadolu'da ilk Türk beylikleri kuruldu.
Hristiyan Bizans'ın İslam dünyası üzerindeki baskısı sona erdi.
Türklerin batıya ilerleyişleri üzerine Bizans'ın Papa'dan yardım isteği, Haçlı Seferlerine sebep olmuştur.
Önemi :  Türk milletine yeni bir yurt, yeni bir gelecek, yeni bir tarih hazırlayan önemli bir zaferdir.
Melikşah Dönemi  ( 1072 - 1092 )
Büyük Selçukluların en geniş sınırlara ulaştığı, kültür ve uygarlık alanında en parlak düzeye ulaştığı dönemdir.
Amcası Kavurd' un Sultanlığını tanımaması üzerine, mücadele etmiş ve onu öldürtmüştür.
Karahanlı ve Gaznelilere egemenliğini kabul ettirdi.
Kutalmışoğlu Süleyman Şah, Tutak ve Artuk beyleri, Anadolu'nun fethiyle görevlendirmiştir.
Suriye, Filistin ve Arabistan'da fetihler yapmıştır.
Sultan Melikşah bütün müslüman ülkeleri yönetimi altına alma politikası izlemiştir.
Dönemin en önemli iç olayı "Batınilik" propagandasıdır. Hasan Sabbah, Selçukluları içten parçalama ve yönetimi ele geçirmek için batınilik mezhebini yaygınlaştırmaya ve ileri gelen Türk yöneticilerini öldürtmeye başlamıştır.
Nizamiye Medresesi bu dönemde önemli bir eğitim-öğretim kurumuna dönüşmüştür.
Sultan Melikşah adına " Celali Takvimi " düzenlenmiştir.
Devletin Dağılışı :
Melikşah'ın ölümünden sonra oğulları arasında taht kavgaları çıkması (Berkiyaruk-Mehmet-Mahmut-Sencer), devleti yıpratmıştır.
Son Selçuklu sultanı " Sencer " dir. Sencer'in , Katvan savaşında ( 1141 ) Karahıtay'lara yenilmesi ile devletin dağılış dönemi hızlandı.
Sultan Sencer'in ölmesiyle Selçuklu Devleti parçalanmıştır. ( 1157 )
Selçukluların Parçalanma Nedenleri :
Veraset anlayışı. ( Ülkenin, hükümdar ailesinin ortak malı sayılması )
Yönetime küstürülen Oğuzların ( Türkmenlerin ) ayaklanmaları
Haçlı Seferleri  ( Dolaylı )
Doğudan gelen Moğol akınları
Batınilerin çalışmaları. ( Batınilik ; Şii mezhebinin radikal siyasi hareketinin doğurduğu hareket )
Abbasi Halifelerinin egemenlik gücünü geri almak için yaptığı olumsuz çalışmalar
Atabeylerin, merkezi otoritenin zayıflamasıyla, bağımsızlık ilanları


Büyük Selçuklu Devletine Bağlı Devletler :
1. Horasan Selçukluları :  Irak Selçukluları ortaya çıkınca Büyük Selçuklulara denilmiştir.
2. Irak Selçukluları ( 1119 - 1194 ) : 
Kurucu : Mahmut    
Merkez : Merv
Harzemşahlar son verdi.
3. Kirman Selçukluları ( 1048 - 1187 ) :
Kuruluş Bölgesi :  İran
Kurucu :  Kavurd ( Çağrı Bey'in oğlu )
Oğuzlar son verdi.
4.  Suriye Selçukluları  ( 1069 - 1118 ) :
Merkez :  Dımaşk ( Şam )
Kurucu :  Tutuş   ( Alp Arslan' ın oğlu, Melikşah' ın kardeşi )
Dımaşk ve Halep olarak iki kola ayrılmıştır.
Halep koluna Artuklular son verdi. Dımaşk kolu iç karışıklıklar sonucu sona erdi.
5.  Türkiye ( Anadolu ) Selçukluları ( 1075 - 1308 ) :
Merkez : İznik - Konya
Kurucu : Kutalmışoğlu Süleyman Şah
1243 Kösedağ savaşından sonra Moğollara bağlı duruma gelmişler, Sultan II.Mesut'un ölümüyle son bulmuşlardır.


Atabeylikler :
Atabey :  Selçuklu Şehzadelerini eğitmekle görevlendirilen kişi. ( Osmanlılarda Lala )
Merkezi Otoritenin zayıflamasıyla bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilan ettiler.
1.  Salgurlular  ( Fars Atabeyliği ) ( İran ) ( 1148 - 1286 ) :
Merkez :  Şiraz
Kurucu :  Sungur
İlhanlılar son verdi.
2.   İldenizliler  ( Azerbaycan Atabeyliği ) ( 1146 - 1225 ) :
Merkez : Tebriz
Kurucu : Şemsettin İldeniz
Harzemşahlar son verdi.
3.   Beğteginoğulları  ( Erbil Atabeyliği )  ( 1144 - 1232 ) :
Merkez : Erbil
Kurucu :  Beğ-Teginoğlu Ali
Varisi olmadığı için, vasiyet gereği Abbasi Halifeliğine katıldı
4.   Böriler  ( Şam Atabeyliği )  ( 1128 - 1154 ) :
Merkez : Dımaşk ( Şam )
Kurucu :  Böri
Zengiler son verdi.
5.  Zengiler ( Musul Atabeyliği )  ( 1127 - 1259 ) :
Merkez :  Musul
Kurucu :  İmadeddin Zengi

İlhanlılar son verdi. 

ABBASİLER (750–1228)

Abbasi Devleti Ebu’l Abbas Abdullah tarafından kuruldu. Son Emevi hükümdarı II. Mervan kaçtığı Mısır’da yakalanarak öldürüldü. Onun dönemi iç karışıklıkları bastırmakla geçmiştir.
HALİFE MANSUR DÖNEMİ(754–775):
Bu dönemde Bağdat şehri kuruldu ve hilafet merkezi Haşimiye’den Bağdat’a taşındı. Abbasi orduları Kafkasya ve Maveraünnehir’de Türklerle savaşmış, Hindistan’a kadar uzanan seferler yapmıştır. Bizans ile mücadele devam etmiş, Anadolu içlerine kadar akınlar yapılmıştır. Kültür alanında eski Yunan ve Helen eserleri Arapçaya tercüme edilmiştir.
HARUN REŞİD DÖNEMİ (786–809):
 Abbasiler en güçlü dönemini halife Harun Reşid (786–809) döneminde yaşamıştır.  Uzun dönem vezirlik yaparak güç ve otoritesinin artırarak Abbasi halifeliğini tehdit eden İranlı Bermekî ailesinin hâkimiyetine son verilmiştir. Bu dönemde Bizans’a karşı büyük mücadeleler verilmiştir. Ankara’ya kadar gelinmiştir. Bizans barış isteyince 806 yılında barış yapılmış ve Bizans vergiye bağlanmıştır. Bizans’a karşı Frank İmparatoru Şarlman ile iyi ilişkiler kurmuştur. Bu ittifak Endülüs Emevi devletini sarstı.  Bilim, kültür ve sanatta büyük gelişmeler gerçekleştirilmiştir.  İlk defa medrese öğretimi altında çağdaş eğitimi başlattı.  Hıristiyanların Kudüs'ü serbestçe ziyaret etmelerine izin verdi. (Nedeni Hıristiyanların Endülüs Emevi devletiyle Abbasi devletine karşı birleşmesini önlemek için.)
ME’MUN DÖNEMİ:
 816 yılında başlayan Babek isyanı uzun mücadeleler sonucu güçlükle bastırabilmiştir. (Babek Zerdüşt dinine benzeyen bir mezhep oluşturmuştu). Abbasi orduları Anadolu’ya girerek Ulukışla’ya kadar ilerlemişlerdir.  Türklerin İslam devletindeki etkinliği de yavaş yavaş artmaya başladı. Türkler arasında İslam Dini hızla yayılmaya başladı.  Emevilerin aksine Abbasilerin Türklere hoşgörü ile yaklaşmaları, ayrımcılık yapmamaları, Türk-Arap ilişkilerin düzeltmiş ve İslam Dini Türkler arasında yayılmaya başlamıştır.  Tercüme faaliyetleri için Bağdat’ta Beytü’l-Hikme kuruldu. Yabancı bilim adamları Bağdat'a davet edildi. İslam Rönesans'ı başlatıldı.
MUTASIM DÖNEMİ:
Babek isyanı devam etmiş ve nihayet Tük komutanı Afşin tarafından Babek öldürülmüş ve bu isyan tamamen sona ermiştir.  Türklerin İslam Devletindeki etkinliği daha da arttı. Türklerden ordular oluşturulmaya başlandı. Türk ordusu için Bağdat yakınlarında Samarra şehri kuruldu.  Türkler için Bizans sınırlarına Avasım denilen ordu kentler kuruldu. Türklerin Araplarla evlenmesi yasaklandı (savaşçı özelliklerini yitirmemeleri için).Bilimde, teknikte büyük ilerlemeler oldu. 
TEVAİF’ÜL MÜLÜK DÖNEMİ:
Halife Mutasım’ın ölümünden (842) sonra başa geçen halifeler arasında üstün yetenekli kimselerin olmayışı merkezi otoriteyi büyük ölçüde sarsmıştır. Bunun sonucunda Abbasi Devleti’nin çeşitli bölgelerinde birçok devlet ortaya çıkmıştır. Bunlar, çeşitli bölgelere EMİRÜL UMERA adı altında vali olarak gönderilen kişilerin devletin zayıflamasından yararlanarak dini bakımdan halifeye bağlı kalmakla beraber, siyasi bakımdan tamamen bağımsızdılar.  Abbasi Devleti’nin yerine kurulan bu devletlerin isimleri ve kuruldukları yerler şunlardır: 
Tolunoğulları     à           Mısır,                                  İhşitler             à           Mısır,
İdrisoğulları       à           Fas                                     Aglebiler          à           Tunus, Cezayir
Fatımiler           à           Mısır                                   Tahiroğulları     à           İran, Horasan                   
Safariler           à           İran’ın Sistan bölgesi            Samanoğulları   à           Horasan, Maverünnehir
Büveyhoğulları  à           İran

ABBASİLERİN YIKILIŞI:
945 yılında Bağdat’ı ele geçiren Büveyhoğulları Abbasi halifeliğin kontrollerine aldılar. 1055 yılında Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Bağdat’a gelerek Halife’yi Büveyhoğullarının baskısından kurtardı. Abbasiler kısa bir süre Irak ve çevresine hâkim olmuşlardır. Büyük Selçuklu Devleti yıkılınca Abbasiler de en önemli destekçilerini kaybettiler. 1258 yılında Moğol Hükümdarı Hülagu Han Bağdat’ı ele geçirip son Abbasi halifesi Mu’tasım’ı öldürterek Abbasilere son verdi.  Moğolların elinden kurtulan Abbasi ailesine mensup kişiler Mısır’a kaçtılar ve orada Memlukların egemenliğinde halifeliklerini devam ettirdiler. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Mısır’ı alınca halifelik Türklere geçmiş oldu. Abbasi halifeliği de tamamen sona erdi.
ABBASİLERİN YIKILIŞ NEDENLERİ
1)Emirul Ümeraların faaliyetleri,
2)İç isyanlar,
3)Abbasi Halifelerin Emevi Halifeleri kadar iyi yetişmemiş olması,
4)Abbasilerin devlet adamlarını kullanmadaki beceriksizliği ,
5)Din âlimlerine ve Hz. Ali soyundan gelenlere iyi davranmamaları
6)Fetihlerin durması
ABBASİLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
1) Abbasiler Arap olmayan uluslara hoşgörüyle yaklaşmış ve İslâmiyet’in daha fazla yayılmasını sağlamışlardır. 
2) Bu dönemde daha çok bilim – kültür alanında gelişme gözlenmiştir.
3) Türkler ilk kez bu dönemde İslâmiyet’i kitleler halinde benimsemişlerdir. 
4) Abbasilerin denizciliğe önem vermemeleri ticari ve askeri alanda gelişmelerini engellemiştir.
5) Başkentleri Bağdat’dır
6) İlk tercüme hareketleri ve kütüphaneler bu dönemde kuruldu. Müslümanlar öğrendikleri bu bilgilere yenilerini ekleyerek daha da geliştirdiler.
7) Abbasiler de İstanbul’u kuşatmış fakat başarılı olamamışlardır. (782’de Mehdi döneminde)
EMEVİ VE ABBASİ DÖNEMLERİ ARASINDAKİ FARKLAR:
1. Emevi Devleti Arap milliyetçiliği politikası izledi. Abbasiler ise Arap olmayanlara da hoşgörü ile davrandılar. Önce İranlı sonra Türk memur ve askerler Abbasi Devleti hizmetinde görev yaptılar.
2. Abbasiler merkezlerini Bağdat'a taşıdılar. Sasani devlet teşkilatını örnek aldılar. Vezirlik kurumunu oluşturdular. Vezir, halifeden sonra en yetkili kişi oldu.
3. Abbasiler, Emir-ül Ümeralık kurumunu kurdular. Emir-ül Ümera, başkomutan durumundaydı.
4. Abbasilerde saray teşkilatı genişledi. Refahın artmasıyla birlikte lüks arttı.
5. Emevi halifeleri Emiru’l-Mü’minin, Abbasi halifeleri ise İmamu’l-Müslimin unvanını kullandılar.
ABBASİ DEVLETİNDE TÜRK ETKİNLİĞİ:
Abbasi Devleti Emevilerin takip ettiği Arap ırkçılığına dayanan siyaseti terk ederek Müslüman halka eşit davranmıştır. Abbasilerin bu tavrı TürkleriN İslamiyet’e girmelerini hızlandırmıştır.
1) Türklere ilk görev veren Abbasi halifesi Mansur’dur.
2) Harun Reşit saray muhafızlarını Türklerden oluşturmuştur.
3) Halife Me’mun ve Mutasım döneminde ise devlet içerisinde Türklerin rolü oldukça artmıştır.
4) Mu’tasım zamanında Abbasi ordusunda çoğunluk Türklerin eline geçmiş, Türkler için Bağdat yakınlarında Samarra şehrini kurulmuştur.
5) Abbasiler Bizans sınırı boyunca kurdukları AVASIM ŞEHİRLERİNE (Tarsus, Adana, Antakya, Maraş, Malatya, Diyarbakır) Türkleri yerleştirmişlerdir. Bizans ile savaşlarda önemli rol oynamışlardır.
6) Mısır, Suriye ve devletin doğu illerinde vali olarak görev yapmışlardır. Devlet merkezinde vezir ve haciplik gibi görevler üstlenmişlerdir.

7) Tuğrul Bey 1055 I.Bağdat Seferi ile Abbasi halifesini Şii Büveyhoğulları’nın baskısından kurtarmışlardır.

EMEVİLER (661–750)

Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra Kûfe halkı Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan’ı halife ilan etmişti. Ancak Muaviye kendisinin halife olduğunu ilan ederek Hz. Hasan ile mücadeleye başladı. Hz. Hasan, Müslümanların birbirlerini öldürmelerine engel olmak ve iç karışıklık oluşturmamak için Muaviye’ye bazı şartlar öne sürerek savaştan çekildi. Buna göre halifelik seçimle belirlenecekti. Muaviye bu teklifi kabul etti. Hz. Hasan, Medine’ye döndü ve bir süre sonra vefat etti. Böylece İslam tarihinde Emeviler devri denilen yeni bir dönem başlamıştır. Muaviye, Ümeyye ailesinden gelmesinden dolayı be devlete ve hanedana Emeviler denmiştir. 
MUAVİYE DÖNEMİ (661–680)
Muaviye iç karışıklıkları giderdikten sonra uzun zamandır duran fetih hareketlerine tekrar başladı. İslam orduları 674‘te Maveraünnehir bölgesine giderek Buhara, Semerkant ve Tirmiz’i vergiye bağlamışlardır. Muaviye Merv şehrini merkez yaparak Horasan vilayetini kurmuş ve bu bölgeye pek çok Arap yerleştirmiştir.  Muaviye zamanında iki defa İstanbul kuşatılmıştır. İlk kuşatmada Ebu Eyyüp El-Ensârî şehit düşmüştür.(668) İkinci kuşatma yedi yıl sürmüş ancak başarı sağlanamamıştır (674–680).  Bizans’tan Tunus’u aldılar, Burada Afrikiyye diye bir eyalet oluşturuldu ve Kayravan adında bir şehir kurularak merkez yapıldı. Donanma Rodos ve Girit adalarına seferler düzenlemiştir. Muaviye daha sağlığında oğlu Yezid’i yerine veliaht tayin etti. Böylece halifelik saltanata dönüştü.
YEZİD DÖNEMİ (680–683)
Kerbela Olayı: Muaviye’nin ölümü üzerine halifelik makamına Yezid geçti. Bunun üzerine Hz. Ali’nin küçük oğlu Hz. Hüseyin harekete geçti. Küçük bir grupla Kufe şehrine doğru yola çıktı. Ancak Kerbela yakınlarında Yezid’in ordusu tarafından kuşatıldı, direnmesi üzerine etrafındakilerle beraber şehit edildi (680). Hz. Hüseyin’in öldürülmesi İslam Dünyasındaki ayrılıkları daha da arttırdı. Bu olay İslam’daki siyasal çatışmaları daha da hızlandırdı.
 İslam orduları Kuzey Afrika’da ilerleyişlerine devam ederek Fas ve Cezayir’i fethettiler. Böylece Atlas Okyanusu kıyılarına kadar ulaşıldı. Fakat Ukbe bin Nafi Kayveran’a dönerken şehit edildi. Bu yenilgi ile Kuzey Afrika’da fetihler durduğu gibi Kayveran Bizanslıların eline geçti. Yezid ‘den sonra II. Muaviye ve Mervan bin Hakem halife oldular.
ABDÜLMELİK DÖNEMİ (685–705)
1. Halife Abdülmelik iç karışıklıkları giderdikten sonra fetih hareketlerine devam etti.
2. Kuzey Afrika tamamen fethedildi.
3. Arapça resmi dil olarak ilan edildi. 
4. İlk İslam parası bu dönemde bastırıldı.
VELİD DÖNEMİ (705–715)
1. Türk illerinde Kuteybe bin Müslim komutasında fetihler yapıldı.
2. Muhammed bin Kasım Hindistan’da Sind ve Güney Pencab’ın fethini gerçekleştirdi.
3. Tarik bin Ziyad komutasındaki birlikler Sebte (Cebelitarık) Boğazı’nı geçerek Vizigotları yendiler (Kadiks Savaşı–711). Böylece İspanya’nın fethi gerçekleşti.
* Emevi devletinin en güçlü ve sınırlarının en geniş olduğu dönem halife Velid zamanıdır.
Süleyman Döneminde (715–717) : İstanbul denizden ve karadan kuşatıldı. Fakat alınamadı.
Abdülaziz Dönemi (717–720): Emeviler’in en adaletli zamanı oldu. Lüzumsuz harcamalar engellendi.
II. Yezid Dönemi ( 720-724):
1. Hazarlar Kafkasların güneyine indiler ve Azerbaycan’ı istila ettiler.
2. Abbasiler Emevi aleyhine gizli faaliyetlere giriştiler.

HİŞAM DÖNEMİ ( 724–743):
Puvatya Savaşı(732): Abdurrahman’ül-Gafiki komutasındaki İslam orduları Pirene Dağlarını aşarak Fransa’ya girerek Bordo’yu aldılar (732).Fakat Franklarla yaptıkları Puvatya Savaşı’nı kaybettiler, İspanya valisi Abdurrahman’ül-Gafiki şehit düştü ve tekrar ispanya’ya çekildiler. Puvatya, İslam ordularının Fransa içlerinde ulaştıkları son yer olmuştur. Müslüman Arapların Batı Avrupa’daki fetih hareketi durmuştu. Pireneler sınır oldu. Yenilen Müslüman Arap ordusu Fransa’dan geri çekildi ve İspanya da kaldı.
EBU MÜSLİM İSYANI (750) :
Yaklaşık 90 yıl süren Emevi hanedanı sonlarında Horasanlı Ebu Müslim isyan etti. Emevi birliklerini ve son Emevi halifesi II. Mervan’ı da yenerek bu hanedanı ortadan kaldırdı.
Emevilerin Yıkılış Sebepleri:
1) Arap milliyetçiliği yaparak Arap saltanatı oluşturmaları ve kendilerinden olmayan Müslümanlara köle muamelesi yapmaları.(Arap olmayan Müslümanlara “Mevali” diyorlardı.)
2) Önemli görevlere Emevi ailesinden olanların getirilmesi ve bu durum sonucu oluşan Arap kabileleri arasındaki huzursuzluk.
3) Emevi ailesi arasındaki geçimsizlikler ve taht kavgaları
4) Fetihlerin durması.
5) Ülkedeki ekonomik dengesizlik 
6) Hz.Ali taraftarlarının ( Şiiler), Hz. Abbas’ın soyundan gelenlerin ve Haricilerin çalışmaları.
7) Sınırların çok genişlemesi ve merkezden kontrolünün zorluğu
Emeviler Döneminin Genel Özellikleri:
1. Emeviler döneminde sınırlar doğuda Seyhun nehrine batıda Atlas okyanusuna, kuzeyde pirene dağlarına ve Anadolu içlerine kadar genişlemişti.
2. Emeviler döneminde İslam kültür ve uygarlığının temelleri atıldı.
3. Emeviler devrinde halifelik babadan oğula geçmeye başladı ve halifelik bir saltanata dönüştü.
4. Türklerle Araplar arasında şiddetli mücadeleler yapıldı.( Emevilerin Arapçılık politikası bunda etkili olmuştur.)
5. Ülke yönetimi eyaletlere bölünmüştür.
6. Emeviler, Hz.Muhammed ve Dört Halife dönemlerindeki basit ve gösterişten uzak İslâm Devleti'ni, zaman ve şartların sonucunda Bizans ve Sasanilerden de yararlanarak, tam teşekküllü bir Arap Devleti haline getirdiler.
7. Fethedilen yerler zamanla İslâmlaştı. Hatta İran ve Türkistan hariç Araplaştı.
8. Emevilerin izlediği Arap milliyetçiliği politikası İslâmiyet’in diğer milletler arasında yayılmasını engellemiştir.
Emeviler Döneminde Türklerle İlişkiler

Hz. Ömer döneminde Müslümanlarla Türkler ilk defa komşu oldular.  Hz. Osman döneminde de bir taraftan Kafkaslarda(Hazarlar), diğer taraftan Maveraünnehir'de  (Türgeş Devleti) Türklerle savaşlar başladı.  Türklerle Araplar arasındaki büyük savaşlar Emeviler döneminde olmuştur. I.Velid döneminde Kuteybe b. Müslim Maveraünnehir'in fethini gerçekleştirdi (715). Bu sırada Türgeşlerin başında bulunan Sulu Han, Türk şehirlerini tekrar geri aldı. Sulu Han’dan sonra yerine geçen Baga Tarkan Emevilerin Horasan valisi tarafından öldürülünce Maveraünnehir’de Araplar rahatlamışlar ve bölgede Türklerle mücadele edecek bir Türk devleti kalmamıştır. Sulu Han'ın yerine geçen Bağa Tarkan zamanında savaşlar devam etti. Fakat Baga Tarkan'ın Emeviler tarafından öldürülmesinden sonra Emeviler kesin olarak Maveraünnehir'e yerleştiler.